Azzuro

Bu akşam Sardunya'dan bir şarabımız var sevgili arkadaşlar. Uzun sayılabilecek bir süredir iyi bir İtalyan şarabı açmamıştım, bu akşam çok iyi geldi. İtalyanlar bence elbette Fransızlarla birlikte dünyadaki en güzel şarapları yapıyorlar.

Size şöyle anlatayım arzuhalimi.

Fransız şarabı içmek gerçekten rakıdan anlayan biri için normal rakıyla Tekirdağ rakısının arasındaki fark gibidir. Örneğin benim gibi rakı zevki sıfır birine Yeni Rakı, Tekirdağ Rakısı, Klüp Rakısı falan hep aynıymış gelir (bu arada diğer marka rakılar hep ben memleketten ayrıldıktan sonra çıktı, isimlerini bilmiyorum, affola). Rakı tadı olan birinin Tekirdağ Rakısını içtiği gibi, şarap tadı olan biri de Fransız şaraplarını aynı zevkle içer. Ancak fark rakıda olduğu gibi, şarabın sanatında, bilmeyenin anlayamayacağı küçük ayrıntılardadır.

İtalyan şarapları ise çarşı iznine çıkmış askerin bir kebapçıya gitmesi gibidir. Özlediği, kışlada yediği tek tadlı yemeklere göre deneyebileceği o kadar çok şey vardır ki, arkadaş ne yiyeceğini bilemez. Adana kebaptan çiğ köfteye, karnıyarıktan yayla çorbasına, her yemek başlıbaşına kendine özgü bir tat, bir farklılıktır.

Toskano'dan bir Sangiovese, mesela bir Montalcino ya da Vino Nobile di Montepulciano soylu klas bir tat verir. Piemonte'den bir Nebbiolo, mesela bir Barolo ya da Barbaresco yine klası konuşturur. Amarone, Salice, Primitivo, Tintilia, Sicilya şarapları, Napoli şarapları, hatta Montepulciano d'Abruzzo, her biri ayrı dünyaların aynı zevkle içilebilecek şaraplarıdır.

İşte bu Sardunya şarabı da çok farklı ama bir o kadar da güzel bir şarap sevgili arkadaşlar. İlk kez böyle bir tadı deniyorum. Ama farklı dediysem de öyle eksentrik bir tadı yok. Mükemmel rahat içiliyor.

Şarabımız İtalyan olunca akşamımızın şarkısı da İtalyan olsun istedim. Size tee çocukluğumdan, biraz eksentrik ama su katılmamış sanatçı bir müzisyenden bir şeyler çalayım dedim.

Bahsettiğim müzisyen Adriano Celentano. Milano'lu bir Lombard. Benden otuz sene önce doğmuş. Şarkımız da ünlü Azzuro, yani Mavi!

Azzuro'yu çok severim. Aslında Celentano'nun söylediği bir çok İngilizce şarkı vardır ama elimiz değmişken iyisi olsun dedim.

Azzuro'nun tek problemi İtalyanca olması. Hattızatında tek kelime İtalyanca konuşmadığım için (burada kendime biraz haksızlık ediyorum, üç beş kelime bilirim), bu şarkının çevrisi biraz ilginç oldu. Buna benzer bir çevriyi yine geçenlerde denemiştim. Gooogıl tranzleytör, biraz Fransızca'ya benzetme, biraz Jelena'nın Latince'si falan bir şeyler yaptım. Ama bana güvenip de çevrisiyle kız arkadaşınıza serenat yapmayın derim.

Şarkı çevrileri biraz kaka iştir sevgili arkadaşlar. Sadece dil bilmek yetmez, kültürel referansları çözebilmek için hayata, ortama, argoya falan da hakim olmak gerekir.

Örneğin "Öğle sonrası çok mavi" ne demek anlayamadım. İngilizcedeki gibiyse mavi/blue, hüzünlü anlamına gelir. İtalyancada aynı anlama gelir mi? Bilmemekteyim. Aynı şekilde insanların kızın güllerini sulaması - tabi insanın aklına bazı şeyler geliyor, tövbe, tövbe, ama....

Yine de bir fikir vermiştir herhalde.

Geceniz güzel olsun 😛😍🍷🎶🎸

Bütün bir yıl yazı (mevsimi) aradım,
Birden çıktı karşıma,
O (karısı, kız arkadaşı) deniz kıyısına gitti,
Ben ise şehirde kaldım tek başıma.
Evlerin üzerinde bir gürültü duydum,
[Deniz kıyısına doğru] giden bir uçakmış.

Mavi,
Öğle sonrası çok mavi,
Ve benim için çok uzun,
Farkına vardım ki,
Sensiz gücüm kalmamış,
Neredeyse trene biniyor,
Sen neredeysen oraya geliyordum,
Ama kafamdaki arzuların treni,
Aksi yöne gidiyordu

Bir orotoryoda (kilise/manastır) gibiydim,
Çok fazla güneşle, çok yıllar önce,
O yalnız pazarlar,
Bir avluda, yürürken,
Bugün o günlerdekinden daha da sıkıcı,
Konuşacak bir papaz bile yok.

Mavi,
Öğle sonrası çok mavi,
Ve benim için çok uzun,
Farkına vardım ki,
Sensiz gücüm kalmamış,
Neredeyse trene biniyor,
Sen neredeysen oraya geliyordum,
Ama kafamdaki arzuların treni,
Aksi yöne gidiyordu

Bahçede Afrika'dan bir şeyler ararken,
Bir zakkumla baobab (bunu ben de ilk kez duydum😜) ağacı arasında,
Çocukluğumda hep yaptığım gibi,
Ama şimdilerde bunu yapmam olanaksız,
Etrafta çok insan var, senin güllerine su döken (?),
Aslan artık buralarda değil, kimbilir nerede...

Mavi,
Öğle sonrası çok mavi,
Ve benim için çok uzun,
Farkına vardım ki,
Sensiz gücüm kalmamış,
Neredeyse trene biniyor,
Sen neredeysen oraya geliyordum,
Ama kafamdaki arzuların treni,
Aksi yöne gidiyordu.

====

Cerco l’estate tutto l’anno
e all’improvviso eccola qua.
Lei è partita per le spiagge
e sono solo quassù in città.
Sento fischiare sopra i tetti,
un aeroplano che se ne va.

Azzurro,
il pomeriggio è troppo azzurro
e lungo per me.
Mi accorgo
di non avere più risorse
senza di te.
E allora
io quasi quasi prendo il treno
e vengo, vengo da te.
Ma il treno dei desideri,
nei miei pensieri, all’incontrario va.

Sembra quand’ero all’oratorio,
con tanto sole, tanti anni fa.
Quelle domeniche da solo
in un cortile, a passeggiar.
Ora mi annoio più di allora,
neanche un prete per chiacchierar.

Azzurro,
il pomeriggio è troppo azzurro
e lungo per me.
Mi accorgo
di non avere più risorse,
senza di te.
E allora
io quasi quasi prendo il treno
e vengo, vengo da te.
Ma il treno dei desideri,
nei miei pensieri, all’incontrario va.

Cerco un po’ d’Africa in giardino,
tra l’oleandro e il baobab,
come facevo da bambino,
ma qui c’è gente, non si può più.
Stanno innaffiando le tue rose,
non c’è il leone, chissà dov’è.

Azzurro,
il pomeriggio è troppo azzurro
e lungo per me.
Mi accorgo
di non avere più risorse,
senza di te,
E allora
io quasi quasi prendo il treno
e vengo, vengo da te.
Ma il treno dei desideri,
nei miei pensieri, all’incontrario va.


Comments

Popular posts from this blog

Bawitdaba

The Best Is Yet To Come

Drift Away