Afterimage

Bu akşam biraz hüzünlü bir şarkımız var sevgili arkadaşlar. Duymuş olabilirsiniz, Kanadalı Rush gurubunun davulcusu Neil Peart beyin kanseriyle savaşına yenik düşüp, 67 yaşında öldü.

Yaşları benimkine yakın, ya da biraz daha yaşlı olanlar, hele biraz da müzikle ilgililerse, Rush'ın ismini büyük olasılıkla duymuşlardır. Kendilerine has tarzları ile gerçekten güzel müzik yapmışlardı. Ancak benim gibi bir süre tutkuyla bu gurubu dinleyen biri için müziklerinde öne çıkan ilk şey Neil'in keman gibi çaldığı davulu olmuştu.

Biraz tıngırdattıysanız bilirsiniz, davul öyle sanat yapılacak bir müzik aleti değildir. Şarkının hızına trafik polisliği yapan, çoğunlukla monoton bir dizi davul ve zilin aynı melodiyi defalarca ürettiği ritmik bir enstrümandır. Bir davulcunun müziğe getirdiği fark biraz şansla kulağa ve göze hoş gelebilecek bir iki solo ile çoğunlukla ornament denen aradaki ufak atraksiyonlardır ki, bunlar bile neredeyse artık klasikleşmiş bir haldedirler.

Neil Peart her nasılsa bu davulu gerçekten bir fark yaratacak, sıkıcı, ritim halinden kurtarıp, dinleyene bir haz verecek biçimde çalabiliyordu. Müzikte çoğunlukla yanlış anlaşılan bir fenomen vardır. Biri bir müzik aletini hızlı çaldığında güzel çaldığı düşünülür. Neil öyle çok hızlı çalan biri değildi. Yanlış anlamayın, bazen kendini kaybettiğinde üçüncü eline bir baget alıp çaldığını düşünürüm, ama bana sorarsanız davulu hızdan çok harmonidir. Neyse davulcu öyküleriyle başınızı çok ağrıtmayayım.

Neil Peart sadece dünya çapında bir davulcu değil, aynı zamanda Rush gurubunun şarkılarının çoğuna söz yazan bir ozandı da.

Ne yapalım, o da göçtü, gitti. Yattığı yerde rahat uyusun.

Biz yaşlıların, gençliğimizdeki ünlüler göçtüğünde çok fazla ah, vah çekme huyları oluyor böyle. Ondandır bayağı üzüldüm bu adamın öldüğüne.

Ama bunca ah-vah'ın arasında garip adamın soyadının ırzına geçildiğini görüyorum. Peyrt, Pört, Payırt şeklinde telaffuz edenler var ki, biraz sinirlerim kalkıyor. Bu karmaşaya soyadın orijinal sahibinden bir doğrulamayla son verelim. Piırt, yani şöyle https://youtu.be/eR8fsJxRVXs olmakta.

Gelelim şarkımıza...

Şarkımız Rush'ın 1984 albümü "Grace Under Pressure" 'dan. Bu albümün çıktığı günü hatırlarım, biliyor musunuz...

Şarkımızın ismi ise "Afterimage", gevşek bir tercüme ile (loose translation) bir nesnenin ortadan kaybolmasından sonra ortada kalan hayal-meyal görüntüsü, bıraktığı izi. Tercüme deyip kompozisyon yazdım, kusuruma bakmayın.

Şarkımızın kahramanı Robbie Whalen. Robbie, Rush'ın önceki albümlerinde beraber çalıştıkları bir mühendis. Aynı zamanda Neil'e Cross Country (kayak) da öğretmiş, beraber çok gezmişler. Şarkının sözlerine gelince göreceksiniz zaten. Bir akşam Ontario'daki stüdyodan çıktığında, kar fırtınasının ortalığı yıktığı bir anda trafik kazası geçirip, ölmüş. Neil de bu beklenmedik kaybının arkasından bu şarkıyı yazmış.

1997 yılının Ağustos'unda, Neil'ın o zamanlar tek çocuğu olan kızı Selena daha 19 yaşımda, bir trafik kazasında hayatını kaybetmiş.

Ancak hayat bu sevgili arkadaşlar. İnsanın yakasına bir yapışınca bırakmıyor işte. Daha aradan bir yıl bile geçmemişken, 1998'de 23 yıllık karısı Jacqueline, kanserden hayata gözlerini kapatmış.

Bu şarkıda geçen “Suddenly you were gone from all the lives you left your mark upon” sözlerini "Different Stages" isimli konser albümünde kızı ve karısına ithaf etmiş.

Akıl sağlığını zor koruyan Neil, bir motorsiklete binip, 100 bin kilometre yol yapmış...

Sonra yeniden evlenmiş, bir çocuğu daha olmuş falan ama başına gelen bu işler kolayca unutulacak şeyler değil tabi. Kanser sonunda onun da kapısını çalmış.

İşte size yazının başında bahsettiğim hüzün, buradan kaynaklanıyor.

Yine de müzik tarihinin çok önemli bir gurubu, ve bu gurubun efsanevi davulcusunu anmış olalım bu vesileyle.

Akşamınız 🥁güzel🥁 olsun...

Birdenbire gittin,
İz bıraktığın bütün hayatlardan.

Anımsıyorum,
Puslu şafakta [beraber] içip, konuştuğumuzu,
Sesleri [hala] duyuyorum.

Islak yaz çimeninde suyla birlikte koşardık,
Ayak izlerini görüyorum,
Anımsıyorum.

Senin hissedeceklerini hissediyorum,
Senin hissedeceklerini hissediyorum.

İnanmaya çalışıyorum ama bilirsin, işe yaramıyor,
Bu [en basitinden] anlaşılamayacak bir şey.

Anımsıyorum,
Sevinç çığlıklarını, ağaçların arasından kayarken,
Ekoları duyuyorum.

Senin yaşama sevgini öğrendim,
Senin hissedeceklerini hissediyorum,
Senin varlığını hissediyorum,
Anımsıyorum.

Senin hissedeceklerini hissediyorum,
Bu [en basitinden] anlaşılamayacak bir şey.

===

Suddenly, you were gone
From all the lives you left your mark upon

I remember
How we talked and drank into the misty dawn
I hear the voices

We ran by the water on the wet summer lawn
I see the footprints
I remember

I feel the way you would
I feel the way you would

Tried to believe but you know it’s no good
This is something that just can’t be understood

I remember
The shouts of joy, skiing fast through the woods
I hear the echoes

I learned your love for life
I feel the way that you would
I feel your presence
I remember

I feel the way you would
This just can’t be understood


Comments

Popular posts from this blog

Bawitdaba

The Best Is Yet To Come

Drift Away