Wish You Were Here

Sevgili arkadaşlar, bu gecenin şarkısı Beni çok etkilemiş, benim için çok özel bir gurup olan Pink Floyd'dan.

Dünya tarihine, özellikle de Berlin duvarından sonra The Wall albümleri ile geçseler de, benim bildiğim, tanıdığım, etkilendiğim ve sevdiğim Pink Floyd The Wall'un öncesi, çok daha öncesidir.

The Wall bana ilkokul müsamerelerini hatırlatır. Sesi gür bir çocuk çıkar, "Eyy kahraman Türk istikbalinin evladı, Sennnn, atalarının yadigarı kudretiiiiii, benliğinin saflığınıııııı...." şeklinde haykırır. Bu esnada geri planda Onuncu Yıl Marşı falan çalar. Çocukcağız soluklanmak için bir kaç saniye durduğunda, müziğin sesi açılır, "Dağ başını duman almış...." diye marş devam eder.

Ya da, şöyle farklı bir şekilde anlatmaya çalışayım.

Lise yıllarında taverna şarkılarının romantik güftecisi Ahmet Selçuk İlkan bir plak yapmıştı. Geri planda mayhoş bir pavyon müziği, bu, şiirlerini okurdu “Aytennnnn, sevgilimmmmm...”

The Wall'da işte böyle bir albümdür, keza küçük kardeşi The Final Cut.

Roger Waters'ın tarzı, sözlerin müziği beş plan geri attığı, politik, sosyolojik, psikolojik, anarşist bir şiir kitabı. Okurken de arka planda hafif bir müzik çalar, hepsi o.

Albümle hiç uyuşmayan, zaten Roger Waters'ın değil, David Gilmour'un ağırlığını hissedeceğiniz Comfortably Numb, Hey You, Young Lust gibi bir kaç güzelim, müzik dolu şarkı vardır ki, on binlerce keredir bıkmadan dinlemişimdir (bu arada doğru okunuşu gil-mor, cil-mor değil, cigabayt neyse de, bunda hassasımdır, peşinen arzedeyim).

Halbuki mükemmel, dünya dışı bir müzisyendir Roger Waters...

The Wall'dan önceki albümlerinde mucizevi şarkılar yazmıştır. Hatta bu günkü şarkımızı da yazan o, ama niye sonradan sapıttı, anlamış değilim.

The Wall'dan sonraki The Final Cut'da, bir albüm boyunca Margaret Thatcher'e sövmüş, hepimizin içini baymıştı. Sonrasında da attılar zaten onu - hadi, neyse biraz daha politik olalım, "ayrıldılar".

Hepimizin bildiği, tanıdığı Pink Floyd'un gitaristi ise David Gilmour. Kendimi kaşarlanmış bir rock müziği dinleyicisi sayarım, ve bana göre dünyanın en iyi gitarlarından biridir.

Yine davulların isimlerini bilecek kadar bateri çalmışlığı (!) olan biri olarak söyleyeyim, Nick Mason da en çok sevdiğim davulculardan biridir. Davul gibi bir tarz geliştirmenin çok zor olduğu bir enstrüman çalmasına rağmen mükemmel ve kişisel bir stil yakalamıştır. Davulu öyle bir çalar ki, keman gibi dinlerim.

Zamane hızlı rock'cılar çok yüz vermezler ama altmış ve yetmişlerin rock müziğinde klavyenin önemi ve ağırlığı çok fazladır. Şimdi rahmetli oldu ama gurubun klavyecisi Richard Wright, özellikle eski Pink Floyd şarkılarını Pink Floyd yapan o büyüleyici tarzıyla gurubun mütemmim cüz'ü olmuştur.

Sözün kısası, naçizane fikrimce Pink Floyd dünyanın en iyi müzik yapan bir iki gurubundan biridir.

Meddle isimli bir albümleri vardır, yanımda biri varken çalmam. Konuşup o müziğin içine etmesin diye. Animals, Wish You Were Here, hele hele The Dark Side Of The Moon... Bu albümleri bir tapınakta saklamak gerekir.

Ancak Pink Floyd, her zaman yukardaki dörtlüden ibaret değildi.

Gurubun lideri Syd Barrett isimli bir gitaristti. Gilmour da o zamanlar yoktu. Barrett uyuşturucudan tırlattı ve guruptan ayrıldı. Gilmour da o ayrılmadan bir kaç ay önce guruba dahil olmuştu.

Syd Barrett, gurubun hem kurucusu, hem de beyni idi. Onun elinden çıkma bir iki şarkı vardır ki kanımca dünyanın en iyi şarkıları arasına girebilirler.

Ama olmadı, Barrett bu işi kaldıramadı. Ondan sonra Waters ipleri eline aldı ve Pink Floydu Pink Floyd yaptı, sonrasını da biliyorsunuz.

Neyse, Pink Floyd'un gerisi Syd Barrett'e bir vefa örneği gösterip, onun anısına bir albüm yaptı. Wish You Were Here, yani Keşke Burada Olsaydın.

Şarkımız da albümle aynı ismi taşıyor.

Bu şarkıyı Waters, Barrett’e hitaben yazmış. Akıl sağlığını kaybetmesine yol açan, başta uyuşturucu, Barett'in hayatı boyunca yaptığı tercihlere atıf yapıyor.

Şarkının tercümesini yazacağım ama göreceksiniz ki yoruma çok açık. Zaten gurubun hikayesini ondan biraz uzattım ki şarkı sözlerine bir miktar kontekst eklesin diye.

Gelmiş, geçmiş en güzel şarkılarından biridir bu arkadaşlar.

Herkese iyi geceler.

Yani, sen aradaki farkı biliyorum diyorsun.
Cennetle cehennemin,
Mavi gökyüzü ile acının,
Ayırabilir misin, Yeşil bir çayırı,
Buz gibi çelik bir raydan?
Bir gülümsemeyi peçeden,
Söyle ayırabilir misin?

Seni değiş tokuşa razı ettiler mi,
Kahramanların karşılığımda hayaletleri?
Sıcak küller karşılığında ağaçları?
Sıcak hava karşılığında serin bir meltemi?
Avuntu karşılığımda değişimi?
Ve sen de Değiş tokuşu kabul ettin mi,
Savaşta bir figüranlık yerine,
Kafeste bir baş rolü?

Burada olmanı nasıl, nasıl isterdim...
Biz iki kayıp ruhuz,
Bir balık kavanozunda yüzen,
Yıllar boyunca.
Aynı toprağın üzerinde koşarken,
Nasıl beraber bulduk,
O aynı,eskimiş korkuları,
Keşke burada olsaydın...

===

So, so you think you can tell
Heaven from hell
Blue skies from pain
Can you tell a green field
From a cold steel rail?
A smile from a veil?
Do you think you can tell?

Did they get you to trade
Your heroes for ghosts?
Hot ashes for trees?
Hot air for a cool breeze?
Cold comfort for change?
And did you exchange
A walk on part in the war
For a lead role in a cage?

How I wish, how I wish you were here
We’re just two lost souls
Swimming in a fish bowl
Year after year
Running over the same old ground
And how we found
The same old fears
Wish you were here


Comments

Popular posts from this blog

Bawitdaba

The Best Is Yet To Come

Drift Away