Low Man's Lyrics

Gitarın olduğu her müziği severek dinleyen biri olarak tabi ki Metallica ile bir hukukum vardır sevgili arkadaşlar, ancak aramızda sevgiden çok ticari bir ilişki bulunur.

Yani kafama uyan güzel şarkılarını dinler, uymayanını bırakırım. İyi bir rock grubu olsalar da sevmediğim şarkıları sevdiklerimden çok fazladır.

Ancak sevdiğim şarkılarını da tam severim.

Bilmem anlatabildim mi niye aramızdaki ilişkiye "ticari" dediğimi 😛

Jimmy boy istediği zaman çok güzel müzik yapar, bir o kadar da güçlü söz yazar. Lars da iyidir tabi, hakkını yemeyelim. The Unforgiven falan gibi bir iki şarkıları vardır ki, bunca seneden sonra bile dinlediğimde tüylerim diken diken olur.

Ancak bazı şarkıları vardır ki, beni öldürür, bitirir. O kadar kötü, bir o kadar da iç bayıcıdırlar. Sayıları da yukarda belirttiğim üzere hiç de az değildir bu çürük elmaların.

O yüzden gelin iyi şarkılarına bakalım.

Bir gün The Unforgiven'ı da yazarım, ancak bu akşam sizlere öyle kıyıda köşede kalmış, fazlaca bilinmeyen bir şarkısını yorumlayacağım. Hetfield'ın çok güzel, çok içten seslendirdiği bir şarkı, öyle kafanızı şişirecek de bir melodisi yok, bir dinleyin derim.

Şarkı sözleri yoruma çok açık. Ben yine kendi yorumumu yapayım, sözlerini okuyunca siz kendi kararınızı verirsiniz.

Şarkının ismi Değersiz Adamın Şarkı Sözleri, yani Low Man's Lyrics.

Bir kere başroldeki adamımız bence evsiz, sokakta yaşayan biri. Çöp ateşi sıcak demesi, yağmurdan kurtarıp içeri alınması falan bende bu hissi uyandırdı.

İkincisi arkadaş sanki ölüyor ya da yakın zamanda ölecek. Çürümüş ağ, parmaklarının damarı araması bana nabzını kontrol ettiği izlenimini verdi.

Üçüncüsü, bu arkadaş hep değersiz değilmiş. Kendisini bırakıp sefil olmuş.

Ancak pilim burada bitiyor sevgili arkadaşlar.

Şarkının can alıcı dizesi "Low man is due", yani değersiz adamın zamanı geldi, sırası geldi lafı bir şeyler yaptığını ya da yapacağını söylüyor, zaten yazdığı notta da aynı vurgu var. Ama bu yapacağı şey nedir? Bilmemekteyim.

Hatta bu adamın intahar etmektense sanki bir yerde bir iş karıştırıp sonunda öldürüleceğini falan bile düşünebiliriz - intikam durumları mesela. Artık sizin hayal gücünüze bırakıyorum gerisini.

Biraz içinizi kararttığımın farkındayım. Benim içim de bir o kadar kara inanın.

Bu şarkı ile ilgili kişisel bir anım da var, belki biraz da ondan kara bulutlar toplanıyor başımın üzerinde.

Sizle paylaşayım mı diye ilk başta biraz tereddütüm vardı ama sonra niye olmasın dedim.

Bu albüm çıktığında Polonya'da yaşıyor sayılırdım. Krakow kentine yakın bir mesafede de ikinci dünya savaşının en trajik olaylarının yaşandığı Auschwitz kampı bulunur.

Holocaust ile ilgili çok okumuşluğum vardır. O yüzden hazır oralardayken, Auschwitz'i görmek istedim.

Politik bir çok sebepten, Auschwitz'i görmek istiyorum dediğinizde sizi Auschwitz-I dedikleri, ilk açılan kampa götürüp gezdirirler.

Halbuki asıl trajedinin yaşandığı yer, milyonlarca Yahudinin gaz odalarında can verdiği Auschwitz-II yada Birkenau isimli kamptır.

Auschwitz-I, Birkenau ile karşılaştırıldığında Hilton oteli kadar lüks kalır.

Polonyalı bir arkadaş beni arabayla götürmüştü Birkenau'ya. Zaten araba ve bir bilen yoksa gitmek nerdeyse imkansız. Ne toplu taşım, ne de işaret levhası var.

Kızcağızın babaannesi bu kampta can vermiş. Yahudi değilmiş ancak Gestapo ile bir husumet sonucunda Auschwitz’e göndermişler.

Bir gece öncesi Schindler's List'i izlemiş, ertesi gün de erkenden kampa gitmiştik.

Tasavvur edilmesi güç derecede büyük bir alana yayılmış bu kamp sevgili arkadaşlar.

Ölüm kapısı dedikleri, kurbanları getiren trenlerin geçtiği nizamiyesi, kimin hemen gaz odasına gideceği, kimin ise çalışmaya ayrılacağının belirlendiği seçimin yapıldığı platform, yüzlerce baraka, Nazilerin kaçarken dinamitle patlattıkları gaz odaları, fırınlar, ölenlerin yakıldığı çukurlar, çalışma alanları...

Saatler süren bir yürüyüş. Öyle müze, giriş kapısı, rehber falan hiç bir şey yok. Tek ziyaretçi de bizdik zaten. Beraber geldiğimiz arkadaş bir köşede ağladı. Ben de o zamana kadar okuduğunlarımın etkisinde, düşünceler içinde kayboldum.

Ancak saatler süren bu yürüyüş boyunca bu şarkı kafamın içinde hiç susmadı, devamlı çaldı.

Şarkının kendisinin Auschwitz ya da Holocaust ile ilgisi olmasa da yukardaki deneyim bu müziği Auschwitz Kampı ile sarmalayıp mühürledi.

Ondan biraz kararır içim her dinlediğimde...

Gerekçesi, nedeni, sonucu, savaşanın milliyeti, dini ne olursa olsun savaş insanlığın en utanç verici eylemlerinden biri sevgili arkadaşlar.

Çocuklarımızın savaşsız bir dünyada büyümesi dileği ile şimdilik hoşçakalın 😍

Gözlerim gerçeği arar,
Parmaklarım da damarlarımı,
Arkada ayağının dibinde bir köpek var,
Yağmurdan kaçıp, içeri girmesi gereken.

Düşerim, boş verdiğim için,
Altımdaki ağ çürümüş,
Bundandır gözlerim gerçeği arar,
Parmaklarım da damarlarımı.

Çöp ateşi sıcak,
Ama fırtınada hiç bir yer güvenli değil,
Ve görmeğe tahammül edemiyorum,
Nasıl bu hale gelmeme izin verdiğimi,
Böyle kötü, böyle sefil.

Ve sana yazdığımda,
Ne olduğunu ve olacağını,
Belki anlayacaksın,
Ve ağlamayacaksın bu adam için,
Çünkü o değersiz adamın vakti geldi.

Lütfen affet beni.

Gözlerim gerçeği arar,
Parmaklarım da inancı hisseder,
Kirli elle temiz bir dokunuş,
Temizi çöpe göndermek için dokunur.

Çöp ateşi sıcak,
Ama fırtınada hiç bir yer güvenli değil,
Ve görmeğe tahammül edemiyorum,
Nasıl bu hale gelmeme izin verdiğimi,
Böyle kötü, böyle sefil.

Ve sana yazdığımda,
Ne olduğunu ve olacağını,
Belki anlayacaksın,
Ve ağlamayacaksın bu adam için,
Çünkü o değersiz adamın vakti geldi.

Lütfen affet beni.

O kadar aşağıdayım ki, gördüğüm sadece gökyüzü,
Senden tek istediğim ise beni affetmen,
Ve sen de bu köpeği yağmurdan kaçırıp içeri alırsın,
O yeniden dışarı kaçmak istese de.

Ve sokağa haykırırım,
Her şeyi yağmura itiraf ederken,
Ama yalan söylerim,
Yüzüme benzesin diye kırdığım o aynaya.

Çöp ateşi sıcak,
Ama fırtınada hiç bir yer güvenli değil,
Ve görmeğe tahammül edemiyorum,
Nasıl bu hale gelmeme izin verdiğimi,
Böyle kötü, böyle sefil.

Ve sana yazdığımda,
Ne olduğunu ve olacağını,
Belki anlayacaksın,
Ve ağlamayacaksın bu adam için,
Çünkü o değersiz adamın vakti geldi.

Lütfen affet beni.

O kadar aşağıdayım ki, gördüğüm sadece gökyüzü,
Senden tek istediğim ise beni affetmen,
Ve sen de bu köpeği yağmurdan kaçırıp içeri alırsın,
O yeniden dışarı kaçmak istese de.

Gözlerim gerçeği arar,
Parmaklarım da damarlarımı,

=====

My eyes seek reality
My fingers seek my veins
There’s a dog at your back step
He must come in from the rain

I fall ‘cause I’ve let go
The net below has rot away
So my eyes seek reality
And my fingers seek my veins

The trash fire is warm
But nowhere safe from the storm
And I can’t bear to see
What I’ve let me be
So wicked and worn

So as I write to you
Of what is done and to do
Maybe you’ll understand
And you won’t cry for this man
‘Cause low man is due

Please forgive me

My eyes seek reality
My fingers feel for faith
Touch clean with a dirty hand
I touch the clean to the waste

The trash fire is warm
But nowhere safe from the storm
And I can’t bear to see
What I’ve let me be
So wicked and worn

So as I write to you
Of what is done and to do
Maybe you’ll understand
And won’t cry for this man
‘Cause low man is due

Please forgive me

So low, the sky is all I see
All I want from you is forgive me
So you bring this poor dog in from the rain
Though he just wants right back out again

And I cry to the alleyway
Confess all to the rain
But I lie, lie straight to the mirror
The one I’ve broken to match my face

The trash fire is warm
But nowhere safe from the storm
And I can’t bear to see
What I’ve let me be
So wicked and worn

So as I write to you
Of what is done and to do
Maybe you’ll understand
And won’t cry for this man
‘Cause low man is due

Please forgive me

So low, the sky is all I see
All I want from you is forgive me
So you bring this poor dog in from the rain
Though he just wants right back out again

My eyes seek reality
My fingers seek my veins


Comments

Popular posts from this blog

Bawitdaba

The Best Is Yet To Come

Drift Away