Echoes

Hepimiz şu veya bu şekilde, şu veya bu müziği sever, dinleriz sevgiki arkadaşlar. Müzik, matematiğin sanata dökülmüş halidir. Beynimiz de, biz her zaman farkında olmasak bile, matematiği sever, ağızının tadında bir müzik duyduğu zaman bırakır kendini, çalan melodide kaybolur gider.

Benim fazlasıyla seçici bir müzik zevkim vardır. Bazıları gibi maceracı değilimdir, yeni hangi şarkılar var, dinlemediğim başka ne var gibi esintilere kapılmam. Kör değneğini bellemiş misali hayatımın son kırk senesi boyunca neredeyse aynı müzikleri dinler dururum.

İşte bu yüzden kendim için çaldığım her şarkı kıymetlidir. Üzerine bayağı vakit harcadığım, her şarkısını planladığım playlistlerim vardır. Playlistlerin, MP3'lerin falan çıkıp mertliğin bozulmadığı zamanlarda da kaset, plak, akşamın şarkıları hep el altında bulunur, şarkı bittiğinde hemen sıradaki şarkı başlardı. Genelde plak-kaset-kaset2-plak yapar, huzur içinde yirmi dakika kadar şarkı aramadan müzik dinleyebilirdim.

Ancak havamda olduğum nadir zamanlarda ışıkları kapar, kendime bir içki koyar, on sene öncesine kadar bir de sigara, puro vesaire yakar ve hiç değiştirmeden sizlere bahsedeceğim bu albümü dinlerdim.

Bu albümü beş parasız öğrenci günlerimde borç harç para denkleştirip almıştım. Bilmeyenleriniz için, o günlerde düzgün müzik dinlemek pahalı bir işti. Öyle parmak kadar bir USB drive üzerine beş bin şarkı koyulmuyordu. Toplam on şarkılık bir plak için bir aylık yemek paranız gidiyordu.... Neyse, çok başınızı ağrıtmayayım, yine de güzel günlerdi. Keşke bir daha yaşayabilsem onları❤️

İşte öyle akşamlarda bu plağın ikinci yüzünü koyar, hiç değiştirmeden sonuna kadar dinlerdim. Hoş, bütün ikinci yüz zaten bir şarkıydı ama, elbette bir zevk meselesi olsa da, yaşamım boyunca dinlediğim en güzel müziklerden biriydi bu.

Albümün ismi Meddle, çalan da Pink Floyd. Şarkımız da Echoes, yani yankılar.

Bir çoğumuz Pink Floyd’u sever haliyle. Mükemmel müzik yaparlar. Ancak ben kulunuzun sevdiği Pink Floyd genelde çoğunluğun sevdiği Pink Floyd ile pek örtüşmez. Roger Waters'in şarkı sözlerini öne çıkardığı, müziğin de sanki şiir okunurken bir fon oluşturduğu The Wall, The Final Cut falan favori Pink Floyd'larım değildir - ha, bu demek değil ki Waters ve saydığım albümleri kötüdür. Sadece kişisel, kimyevi bir problem işte.

Benim sevdiğim Pink Floyd, müziklerinin ön planda olduğu, şarkı sözlerinin garnitür sayıldığı, hatta bazen hiç bulunmadığı zamanlarıdır. Örnek mi? A Saucerful Of Secrets, Obscured By Clouds, Meddle, Animals, Wish You Were Here, ve tabi ki Dark Side Of The Moon.

David Gilmour şimdiye kadar dinlediğim en iyi gitaristlerden biridir ve çoğumuz hızlı ve havalı rock müzik dinleyicileri olarak gitarı severiz tabi. Ama sizlere yukarda saydığım albümleri benim için doyulmaz kılan enstrüman, toprağı bol olsun, Richard Wright'ın klavyesidir. Şimdilerde klavyeye dudak bükeriz, ancak 70'lerde klasik rock'un çok önemli bir parçasıydı klavyeler. Deep Purple, Uriah Heep, hatta Cem Karaca falan hep klavyenin ön planda olduğu müziklerdi.

Pink Floyd’un davulcusu Nick Mason ise davulu keman gibi çalar. Gerçek bir sanatçıdır.

Sizlere tavsiyem, havanızdayken iTunes, Spotify falan, artık hangisini seviyorsanız Meddle albümünü bir dinleyin. One Of These Days mükemmel bir şarkıdır. Fearless'da You'll Never Walk Alone'u Liverpool taraftarlarından canlı olarak dinleyebilirsiniz. Seamus'da ise Gilmour'ın emanet köpeği Seamus şarkı boyumca havlar, ulur - Seamus yani Şeymus, James'in İrlanda versiyonudur - sahibi herhalde İrlandalıları sevmiyordu...

Echoes'i ise zaten birazdan dinleyeceğiz.

Echoes'u sizlere albümden değil, Pink Floyd'un Pompeii antik tiyatrosunda yaptığı canlı kayıttan çalacağım sevgili arkadaşlar. Bir de sadece sizleri baymamak için biraz daha fazla sevdiğim, birinci bölümünü. Gilmour solısunu biraz kalın perdeden atar ama gerisi çok farklı değidir. Fark bu güzelim amfi tiyatroda yapılan çekim.

Bu live bir kayıt olsa da bir konser sayılmaz. Seyirci olarak sadece harabelerde oynayan Pompeii'li beş altı çocuk varmış. Avanak direktör çektikten sonra film bobinlerinin önemli bir bölümünü kaybedince eksik tarafları Paris'te çekip yamamış. Ama bu avanağın sayesinde mesela One Of These Days'de elinde kalan tek bobin davulcu Nıck Mason'ın kayıtları olduğundan şarkı boyunca bu güzelim davulu izlemek mümkün olmuş.

Pink Floyd'un Pompeii kaydını o kadar çok izlemiştim ki, Pompeii'ye gidip, amfi tiyatroyu gördüğümde amfilerin, hoparlörlerin yerlerini bile söyleyebilirdim.

Pompeii, hemen yakındaki Vezüv volkanının patlamasıyla nüfusunun can verdiği, zamanın standardlarına göre çok büyük bir Roman şehriymiş. Burada çok spoiler olmayayım, zavallı Romalıların yanmış iskeletleri dahil bir çok detayı bugün bile görmek mümkün.

Ancak Pompeii'nin sanat tarihsel önemini ilgilenenlere bırakayım, bu harabeler benim için Pink Floyd demek, nokta.

Şarkımızın sözlerinin anlamı ise, sky is the limit, yani atış serbest. Kim bilir neyi anlatıyor... Denizden karaya evrilen yaşamı mı, sevgiyi, aşkı mı, İngiltere politikasını kı (yok, yok şarkıyı [sadece] Waters yazmamış, politika ve Thatcher değildir muhtemelen)...

Çok gevezelik yaptım, şarkımıza geçelim derhal.

Geceniz güzel olsun 🍷❤️

Yukarda tepede bir albatros,
Havada hareketsiz asılı kalır,
Ve derinde, yuvarlanan dalgaların altında,
Mercan kayalıklarının labirentlerinde,
Uzak bir zamanın yankısı,
Kumların üzerinden savrulur gelir,
Ve her şey yeşil, her şey denizin altındadır.

Ve kimse bizi karaya çağırmadı,
Kimse nerede yada niçindir bilmez,
Bir şey çabalar, bir şey dener,
Işığa doğru yükselmeye başlar.

Yabancılar caddeyi geçerken,
Şans eseri bakışları karşılaşır,
Ve ben senim ve bakınca gördüğüm de ben,
Ve seni elimden tutar,
Karadan götürürüm,
Ve kendimi anlamaya (aslımda seni),
Elimden geldiğince çalışırım.

Ve kimse bizi karaya çağırmadı,
Kimse de zaten sağ olarak geçemez,
Kimse konuşmaz, denemez bile,
Kimse güneşin etrafımda uçamaz...

===

Overhead the albatross
Hangs motionless upon the air
And deep beneath the rolling waves
In labyrinths of coral caves
An echo of a distant time
Comes willowing across the sand
And everything is green and submarine

And no one called us to the land
And no one knows the where’s or why’s
Something stirs and something tries
Starts to climb toward the light

Strangers passing in the street
By chance two separate glances meet
And I am you and what I see is me
And do I take you by the hand
And lead you through the land
And help me understand
The best I can

And no one called us to the land
And no one crosses there alive
No one speaks and no one tries
No one flies around the sun


Comments

Popular posts from this blog

Bawitdaba

The Best Is Yet To Come

Drift Away