Posts

Showing posts from April, 2018

Wish You Were Here

Image
Sevgili arkadaşlar, bu gecenin şarkısı Beni çok etkilemiş, benim için çok özel bir gurup olan Pink Floyd'dan. Dünya tarihine, özellikle de Berlin duvarından sonra The Wall albümleri ile geçseler de, benim bildiğim, tanıdığım, etkilendiğim ve sevdiğim Pink Floyd The Wall'un öncesi, çok daha öncesidir. The Wall bana ilkokul müsamerelerini hatırlatır. Sesi gür bir çocuk çıkar, "Eyy kahraman Türk istikbalinin evladı, Sennnn, atalarının yadigarı kudretiiiiii, benliğinin saflığınıııııı...." şeklinde haykırır. Bu esnada geri planda Onuncu Yıl Marşı falan çalar. Çocukcağız soluklanmak için bir kaç saniye durduğunda, müziğin sesi açılır, "Dağ başını duman almış...." diye marş devam eder. Ya da, şöyle farklı bir şekilde anlatmaya çalışayım. Lise yıllarında taverna şarkılarının romantik güftecisi Ahmet Selçuk İlkan bir plak yapmıştı. Geri planda mayhoş bir pavyon müziği, bu, şiirlerini okurdu “Aytennnnn, sevgilimmmmm...” The Wall'da işte böyle bir albümdür, keza kü

Bette Davis Eyes

Image
Bu hafta ikiledik ama belki de gençlik zamanımın en güzel şarkılarından birini yad edeceğim sevgili arkadaşlar. Sesi ile beni en çok etkileyen kadınlardan biri olan Kim Carnes'dan, Bette Davis Eyes. Seksenlerin başında çıkmıştı. Kötü bir makara teybim vardı o zaman, kim bilir kaç kere dinlemişimdir bunu o makaraların dönüşüne bakarak. Çok severim gerçekten ve kalpten. Kim Carnes'ın esrarengiz, içten, derinden, anlamlı bir sound'u vardır. Rod Stewart'ı, Bonnie Tyler'ı, biraz Bryan Adams'ı, az biraz da Sting efendiyi andırır. Her zamanki gibi şarkının ismi ile başlayalım. Orijinali dahil her yerde Bette Davis Eyes diye geçer ama, ben kafamda hep Davis'in ardından bir apostrof koyarım. Apostrofsuz Bette Davis Gözleri, apostrofla da Bette Davis’in Gözleri olur. Çevirirken de Bette Davis'in Gözleri diyeceğim. Çevirmenin imtiyazı diyelim. Bette Davis'i bilmeyeniniz varsa önce mutlu olmalı. Demektir ki yaşı benim kadar ileri değil. O yüzden kısa bir tanıtım

Please Don’t Let Me Be Misunderstood

Image
Bu hafta biraz eskilerden bir şarkı. Bilmeyeniniz yoktur herhalde. Don't Let Me Be Misunderstood. The Animals gurubunun efsanevi şarkılarından biri. Şarkı güzel olunca nemalananı da çok oluyor tabi. Kim bilir kaç tane cover atılmıştır bu şarkıya. Cover atanlar hem de öyle Slovenyalı bilmem ne Youtube gurubu falan değil, Joe Cocker gibi anlı şanlı müzisyenler yorumlamış bu şarkıyı, hem de ilk albümünde. En çok da ondan severim, hattızatında. Santa Esmeralda'nın cover'ı da güzeldir. Şarkımızın ismi ise Yanlış Anlaşılmama İzin Verme. Bir delikanlı, kız arkadaşına ben de insanım, arada bir tepemin tası atar diyor özetle. İnternette bir gurup müptezel vardır arkadaşlar. Biraz bizim çav bella aydınlara benzerler. Her şeye viyaklar, her şeyi kara görür, her öküzün altında buzağı arar, her şarkıya da ya esrar şarkısı, ya şiddet şarkısı, ya da intahar şarkısı gibi bir kulp takarlar. Denk gelirse diye söylüyorum, bu şarkıya da aile içi şiddeti aklamaya çalışan bir şarkı demişler. Ala

22 Acacia Avenue

Image
Gecenin şarkısı yine Iron Maiden'dan. The Number Of The Beast albümünden 22 Acacia Avenue. Şarkımızın ismi öyle esrarengiz bir deyiş falan değil, Londra’da bir adres. Acacia Caddesi, 22 Numara. Anladığım kadarıyla bu isimli bir cadde gerçekten var. Londra'ya hiç gitmedim ama gidersem kesinlikle bu şarkı yüzünden Acacia Avenue 22 numarayı ziyaret edeceğim. Dışardan tabi, çünkü şarkıya göre bu adreste bir k.hane var ve herhalde bu karizmamla içeri gireceğimi düşünmüyorsunuzdur (umuyorum tabi) 😛 Bu adreste de Charlotte isimli bir o.pu var. Bu Iron Maiden'in Charlotte için yazdığı ilk şarkı değil. İlk albümlerinden var Charlotte the Harlot, yani O.pu Charlotte isimli bir şarkı. Bundan sonrası da var. No Prayer For The Dying albümlerindeki Hooks In You şarkısı da Charlotte için yazılmış. O da güzel şarkıdır hattızatında, ama gelin 22 Acacia Avenue'a dönelim. Canın sıkkın, moralin bozuk ve kendini yalnız hissediyorsan, Gidebileceğimiz bir yer biliyorum, 22 Acacia Avenue, Tan

Hallowed Be Thy Name

Image
Son günlerde Fransız baladları, Joe Dassin falan derken çok romantik olduk, yavaş yavaş gerçek hayata dönelim. Bu akşam yine bir Iron Maiden şarkımız var. İsmi “Hallowed Be Thy Name”. Hristiyan inancının Amentüsü sayılabilecek duasından bir satır. Çevrisi “İsmin Kutsanmış Olsun” ancak gerçek anlamı için “Sen Kutsalsın” dersek daha doğru olacak. Duanın ismi “Our Father”, yani “Babamız”. Tanrıya sesleniyor bu dua, o yüzden tanrıya sen kutsalsın diyor. Hrıstiyanlık inancında Tanrı bir baba figürüdür. Yine inanca göre Hz. İsa da Tanrının oğlu sayılır. O yüzden Tanrıya baba şeklinde hitab etmek çok yaygındır (İşin teolojisine çok girmeden, Hristiyanlık Baba, Oğul ve Kutsal Ruh isimli üç kavramla Tanrıyı tanımlar. Tanrı baba, Hz. İsa oğul olsa da, Hz. İsa aynı zamanda tanrı sayılır. Kutsal Ruh nedir, bunca senedir tam bir cevap bulabilmiş değilim, ancak inanç inançtır, her şeyin bir cevabı olması gerekmiyor). Herneyse. Dua, "Our father, Hallowed be thy name, Thy kingdom come, Thy will b

L’Été Indien

Image
Size yine fazlasıyla romantik bir Fransız şarkısını daha çeviriyorum sevgili arkadaşlar. Şarkının ismi L’Été Indien. Tam çeviri Hint Yazı. Ancak tarihi bir yanlışlık sonucu Kolomb'un Amerikaya ayak basıp, kendini Hindistanda zannettiği için gördüğü kızılderililere Hintli demesi sonucu ortaya çıkmış bir terim bu. Doğru çevrisi tabi ki Kızılderili Yazı. Zaten şarkıya geçtiğimizde daha iyi anlaşılacak, olay Hindistanda değil, Kuzey AmArika'da geçiyor. Gerçek anlamı ise Pastırma Yazı, yani yaz bitip, sonbahara girdikten sonra zaman zaman gelen sürpriz, yaz benzeri bir kaç günlük güzel hava. Eh, Joe Dassin söyleyince de bir tutam romans atıyoruz miksimize, ve ortaya bu güzel şarkı çıkıyor. Yine biraz Jelena, biraz Gugıl, biraz kırık Fransızcamla çevirdim. Aslında şarkının Fransızcası çok zor değil ama edebiyatı felaket, o yüzden biraz yorumlama yaptım. Kusurlarım affola. Biliyorsun, Hiç o sabahki kadar mutlu olmamıştım, Biraz bunu andıran bir plajda yürüyorduk beraber, Sonbahardı, A

Et Si Tu N'Existais Pas

Image
Sevgili arkadaşlar, uzun sayılabilecek bir süredir, dilimin döndüğünce size sevdiğim şarkıların çevrilerini yazıyorum. Bugün de bu adeti bozmadan size oldukça güzel ve oldukça romantik bir şarkının sözlerini çevirmeye çalışacağım. Ama şarkıya gelmeden suyu ısıtıp, dekoru hazırlayalım 😛 Bazılarınız zaten biliyorsunuz, girdisiyle, çıktısıyla yirmi bir senedir İsviçre'de yaşamaktayım. İsviçrenin yaşadığımız bölümünde ise dil olarak Fransızca konuşulmakta. İsviçre'ye yerleşmeden önce mahdut kereler iş için gelmişliğim vardı tabi, ama iş için gelmek farklı, bir ülkede yaşamak farklı oluyor. İş gezilerinde sağı solu gezer, lolipop bir iki turist atraksiyonunu görür, eve dönersiniz. Dananın kuyruğu ise yabancı bir ülkede yaşamaya başladığınızda kopar. Cenevre havaalanına indiğimde elinde ismimin yazılı olduğu bir karton olan bir limuzin şoförü karşılamıştı beni. O aralar uluslararası bir atama ciddi bir olaydı. Şu sıralar ofisi bir kattan bir başka kata taşıma gibi bir şey haline gel

Aces High

Image
Naziler Mayıs 1940’da, Fransa’da, Dunkirk’de (doğrusu Dunquerque) oldukça büyük bir İngiliz görev birliğini tarumar etmişti. Ingilizler denize kaçmış, yarı bellerine kadar su içindeyken müttefik gemileri bu askerleri toparlamıştı. Hitler İngilizlerin kaçmalarına bilerek izin vermişti, ki askerler bu bozuk psikolojilerini yıllarca üzerlerinden atamamışlardı. Bu bozgunun hemen ardından 4 Haziran 1940’da zamanın İngiltere Başbakanı Winston Churchill, Avam Kamarasına tarihi bir konuşma yaptı. Özetle Nazi’lerle engellenmesi imkansız bir savaştan söz ediyordu. Bu konuşmanın en can alıcı bölümü ise aşağıdaki paragraf olmuştu. Öyle ki bu konuşmanın tarihteki ismi, bu paragrafta geçen “We shall fight on the beaches” ‘dir. “We shall go on to the end. We shall fight in France, we shall fight on the seas and oceans, we shall fight with growing confidence and growing strength in the air, we shall defend our island, whatever the cost may be. We shall fight on the beaches, we shall fight on the landi

Infinite Dreams

Image
Sevgili arkadaşlar, gecenin şarkısı Iron Maiden grubundan. İsmi Infinite Dreams. Geçenlerde Edip Kuzey ile detaylı bir Iron Maiden sohbetimiz olmuştu. Müzik zevki olanlarla müzik konuşmak da ayrı bir zevk oluyor böyle. Neyse. Anlaştığımız üzere bu şarkının çevirisini yine büyük bir zevkle aşağıda yazıyorum 😛 Önce grubun isminden başlayalım. Iron demir, Maiden genç kız yani bakire kız demek. Ancak Iron Maiden demirden bakire falan demek değil, bambaşka, vahşice bir anlamı var. Iron Maiden, orta çağda insanlara işkence etmek için kullanılan, kenarları bir insan vücudu hatlarında menteşe kapaklı bir sandık. Sandığın iç yüzeyleri sivri metallerle kaplı. Garibi içeri koyup, kapağı kapadığınızda delik deşik oluyor, bağıra bağıra, kanaya kanaya ölüyor. Iron Maiden dendiğinde, özellikle benim yaş gurubuma afakanlar basar, ayy, yine mi bu kafa şişirici metal gurup diye. Pek de haksız değillerdir. Hele rock müzik sevmeyenlerinizin tüylerini diken diken edip, kulaklarını tırmalamak gibi bir huyu